30 milyon Kelime Farkı terimini hiç duydunuz mu? 1995’de bir araştırma yapılıyor. Araştırmanın en can alıcı sonucu, ilk 4 yılda, eğitim düzeyi yüksek ve çocuğuyla daha çok iletişim kuran bir ebeveynin çocuğu 40 milyon kelime duyarken, eğitim düzeyi ve geliri düşük olan ebeveynin çocuğu 13 milyon kelime duyuyor. 4 yaşında aralarında 30 milyon gibi bir fark oluşuyor. Konuşulan kelime sayısını etkileyen faktör ise ailelerin sosyo-ekonomik durumları. Ailelerin eğitim durumu ve gelirleri arttıkça konuşulan kelime sayısının da arttığı görülüyor. Önemli bir etken de konuşmaların içeriği. Günlük rutinlerde kullanılan basit cümlelerin, uyarı veya yönlendirme yapılan konuşmaların yerine daha farklı kelimelerin kullanıldığı açıklayıcı, geleceğe ve geçmişe atıfta bulunan, çocuğun bir şeyler öğrenebileceği cümleler kurmak çocukların gelişimini daha olumlu etkiliyor.

Ama kısa süre önce MIT’nin yaptığı araştırma konunun gelir düzeyi değil çocuklarla konuşmak olduğunu göstermiş. Araştırmaya göre, bir yetişkinle bir çocuk arasındaki diyalog çocuğun beynini geliştiriyor ve bu karşılıklı konuşma, dil gelişiminde “kelime farkı”ndan daha büyük önem taşıyor. Bu sırayla konuşma durumu beyni ve dili geliştiriyor. Ve bu, ebeveynin geliri veya eğitiminden bağımsız olarak geçerli. Makalenin yazarı R. Romeo; “Önemli olan çocuğunuza bir şeyler söylemek değil, çocuğunuzla konuşmak. Konu çocuğunuzun beynine lisan doldurmak değil, onlarla bir diyalog sürdürmek,” diyor.

Fotoğrafçı Eric Pickersgill, fotoğraflardan elektronik cihazları photoshop’la çıkararak, cihazların etkisini çarpıcı şekilde göstermiş.

Günümüzde hayatımızın önemli bir kısmına hükmeden elektronik cihazlar hem çocukların hem yetişkinlerin dikkatini dağıtıyor. Cihazlara o kadar dikkatimiz gidiyor ki, sanırım hepimiz konuşmak için buluştuğumuz bir arkadaşımızın dikkatini telefondan gelen mesaja verip bizi etkin dinlemediği bir an, grup olarak toplandığımız doğum günü tarzı bir durumda, bir noktada herkesin elindeki telefonla meşgul olduğu bir an canlandırmakta zorlanmayız. Biraz daha düşünürsek, çocuğun yetişkine bir şey söylemeye çalıştığı ama yetişkinin elindeki cihazla daha meşgul olduğu ve “hı-hı” diye geçiştirdiği anları da eminim hafızamızdan çağırabiliriz. Sonuçta yetişkinler çocuklarla daha az konuşuyor, çocuklar birbiriyle daha az konuşuyor ve sadece karşılıklı muhabbet etmekle çocuğumuza kazandırabileceğimiz ömürlük bir katkının etkisi gittikçe sönüyor.

Peki çocuklarla felsefe yapmak dediğimiz ne? Çocukların birbirlerini etkin bir şekilde dinlediği, birbirinin söylediklerine karşılık verdiği bir etkinlik. Yetişkinin çocuklara bilgi aktaran durumda değil onlarla konuşan konumda olduğu bir alan. Çocukların duydukları yeni kelime sayısının hem nicelik hem nitelik bakımından zenginleştiği bir tartışma ortamı. Sürekli yapıldığında çocuklarda gözlemleyebildiklerimiz: konuşan kişiyi daha derin bir dikkatle dinlediği; kendi konuşurken kelimelerini daha özenle seçtiği; ilk aklına gelenin doğruluğunda ısrarcı olmaktan başka düşünceleri dinleyerek kendini yeniden konumlandırmaya başladığı; fikirlerini gerekçelendirerek aktardığını; tartışmanın gittikçe derinleştiğini. Bu becerileri kazandıkça hem dikkatlerinin hem kendilerine güvenlerinin arttığını da görüyoruz.

Çocuklarla felsefe yapma anlayışını sınıflarda yaygınlaştırmanın, evde ailelerin iletişimine de katmanın yaratabileceği etki heyecan verici, değil mi?

Categories:Yazılar

Post your comment

Your email address will not be published. Required fields are marked *